20 Şubat 2018

,

Mağribî


Mesele, cesaretsizlik ve depresyon değil.[1]

Sol, zaten eli kolu rahat olmak, rahat hareket etmek, özgür olmak, disipline gelmemek, işbölümünü tanımamak, hiyerarşiye küfretmek demek. O nedenle kendisini Avrupa sömürgeciliğine ve emperyalizmine örgütlüyor. O nedenle burada, kendisine küçük avrupalar inşa ediyor, onları büyük Avrupa’ya köprü niyetine kullanıyor. Oralarda huzur içinde yaşamayı politiklik zannediyor. Bu zan da teorik ve politik eylemin gereklerini yerine getirmemeyi, hatta görmemeyi beraberinde getiriyor. Sol, sosyal medyasında iltica başvurusuna deli gibi sevinen kadrolar yetiştiriyor. Bu durumdan hiç utanmıyor.

* * *

YPG bünyesinde hareket eden yabancı savaşçıların önemli bir kısmının Müttefik ülkelerin eski askerleri olduğu görülüyor. Bunlara IŞİD karşısında “YPG’nin seküler ve demokratik olduğu” propagandası yapma görevi veriliyor. Mesele, direnilmesi vs. değil, çeşitli hamlelere, kararlara karşı çıkacak bağımsızlığın kalmaması, HDP’yi de içine alacak şekilde, Avrupa sağının hatta Neonazilerin diline dolanan ideolojik lafların solculuk diye pazarlanması. Havaya fırlatılan taş, demokratik cumhuriyetin kendi projesi olduğunu zannediyor, imal edildiği masaların kimlere ait olduğunu kimse sorgulamıyor, ağızdaki sloganların kimlere ait olduğu görülmüyor.

Geçmişte Özgür Gündem’in Aylan Kurdi karikatürü sebebiyle Charlie Hebdo’ya sahip çıkmasına itiraz etmemizin gerekçesini burada aramak gerek.[2] Emperyalizmin ve sömürgeciliğin ideolojik propagandasına kul köle olmak, Doğu’ya kurtuluşu getirmeyecek, bu bilinmeli. Ortadoğu’yu demokrasiyle ve cumhuriyetle aldatanlara kanmamak gerekiyor.

IŞİD’i gösterip bizi hangi sıtmaya razı ettiklerini sorgulamak şart. Mesele cesaret, kişisel beceri diyerek geçiştirilemez.

* * *

Tarikatlar, dinci gericilik gibi konularla alakalı haberlerin ardında devleti aramak lazım. Sol, bu haberlere mal bulmuş mağribî gibi atlıyor. Ardını arkasını sorgulamıyorsa, niye Marksist ki? Sağına soluna vurmuyorsa, niye Leninist ki?

Adnan Oktar’ın TV’deki görüntüleri ile birçok solcunun sosyal medyada takdim ettiği hayat, birebir aynı. İkisi de cenneti bu dünyada yaşadığını cümle âleme gösteriyor, böyle büyüyeceğini sanıyor, kendisini bu şekilde satıyor. Kendisine işaret ediyor duruyor, bundan büyük bir zevk duyuyor.

Oktar’ın ve solcunun bir cennet kavgası verdiğini iddia etmek mümkün mü? “Adalet ve Marksizm” başlığı altında Kılıçdaroğlu’na destek veren ultra-bütünsel Marksistler, Kılıçdaroğlu konusunda Adnan Oktar gibi düşünüyorlar. Zaten hepsi de budünyada cenneti yaşama derdinde değil mi? O cennetleri için herkese “avama, ezilene, yoksula düşman olun, ona karşı savaşın” demiyorlar mı?

O tarikat şeyhlerinin kendi cemaatlerine yaptıkları açıklamaları herkese sarfedilmiş sözler olarak sunuyorlar, sonra da küfrediyorlar, garip!.. Oysa o şeyhler, sol örgüt şefleri gibi, kendi tabanını diri ve bir tutmak zorundalar. O açıklamaların sebebi bu. En ufak sarsıntıda, imandaki en küçük zedede, şeyh veya adamları çıkıp, tarikatı bir tutacak sözler etmeye mecburlar. Sol örgütler de tabandaki en ufak tartışmayı kimi gösterişçi eylemler ve boyu aşan sözlerle bastırmaya çalışıyorlar, hepsi bu. Kitlelerden kopukluk sizi bozmasın, yalnızlık sizi üzmesin, zaten solculuk, Karl Popper’nın orman savaşçısı gibi olmaktır. Saldırın kitlelere, zavallı onlar, sizse biricikliğinizle kutsalsınız, sizi sıradanlaştıran, aşağı çeken, bozan, çürüten kitleye saldırın, tek dedikleri bu.

Tek yaptıkları, kitle-iktidar edebiyatı üzerinden, kitle içinde olmanın diken sızısı olduğunu söyleyip durmak. Kitleye, kitlesel olana küfretmek solculuksa, halkın daha ne yapması bekleniyor?

Düz, değersiz, kaba görülen kitle içinde her şey yapılabilir denildiği için örgüt sırları faş ediliyor. Kitleyle kurulacak maddi diyalektik ilişki, zeminini burada yitiriyor. Tek hedefi, Batı sahillerine veya Avrupa kentlerine gitmek olan, buradaki kitlenin sıçrama, kırılma, patlama noktalarını asla görmüyor, görmek istemiyor.

* * *

Solcusu sağcısı, herkesi liberal amentüye kul etmek için piyasaya sürülmüş olan Eric Hoffer, Ayn Rand gibi isimlere artık gerek yok. Herkes, onlarla aynı çizgide.

Hoffer, “insandan nefreti söküp alırsan, onu inançsızlaştırırsın” diyor. Tüm tezi, inanç, umut, korku ve öfkeyi insandan alıp onu egemenlerin sofrasına uygun bireyler kılmak üzerine kurulu. Sol, tam da bu hizada. Adına da öncülük, leninistlik, narodnik devrimcilik, süpermenlik vs. diyorlar. Hepsi rahat evlerinde, villalarında huzurla yaşamak derdinde...

Aynı hizayı, Afrika’nın sömürüsü dâhilinde, devasa güneş panelleri inşa edilmesi karşısında, o panellere elindeki baltayla saldıran Afrikalıya “gerici” diyen Müslüman da paylaşıyor. İleri olanı Batı’ya göre tarif ediyoruz, adımlarımızı ona göre atıyoruz.

Bir zamanlar erkekler olarak balık etli kadınlara güzel derken, şimdi laminat kadar düz, anoreksiyalıları beğeniyoruz. O kızlar da zayıflamak için bir bir ölüyorlar artık. Buna da feminizm diyoruz. Femen düzlüyor kadınlık denilen pürüzü. Ondaki yıkıcı yanları tek tek öldürüyorlar. Kadını feminizm öldürüyor.

* * *

Mağribîler, önlerine yığılan malların üzerine hücum ediyorlar. Gerçeği düzleyen bir zihin pratiği açığa çıkıyor. Derdin ve öfkenin tüm kıvrımları bireye küfürmüş gibi geliyor. Gülüyormuş gibi yapmak ve “cool” olmak, yeni tarz olarak benimseniyor. Ama düşman, ne sınıf savaşını unutuyor ne de o savaşın gereklerini yerine getirme konusunda imtina ediyor. Unutan da unutulan da biziz!..

Eren Balkır
20 Şubat 2018

Dipnotlar:
[1] İsmail Güney Yılmaz, “Solu İtibarsızlaştırmak”, 20 Şubat 2018,
Sendika.

[2] Konuyla ilgili bir eleştiri için bkz. Eren Balkır, “Kibir”, 17 Mart 2016, İştirakî.

0 Yorum: