17 Mart 2016

, ,

Rachel Corrie’yi Hatırlamak

16 Mart, Amerikalı barış eylemcisi Rachel Corrie’nin Filistin’in Refah kentinde İsrail ordusunca öldürüldüğü tarih.
Corrie, kendisini misafir eden ailenin evini yıkmaya hazırlanan Caterpillar marka buldozerin önüne dikildiğinde, Amerikan vatandaşı olmasının kendisini ve dolayısıyla evi İsrail ordusundan koruyabileceğini düşündü. Ama yanılıyordu.
Bu olay, Rochelle Watson ve Serena Becker’ın hayatlarını değiştirip yeniden biçimlendirdi. Corrie’nin ölümünün yol açtığı etkilere, 2003’ten bugüne İsrail-Filistin çatışmasına ve hayatlarının son bulması ihtimaline dair bakış açılarını öğrenmek için bu iki kadınla sohbet ettim.
Rachel Corrie, Olympia, Washington’da 10 Nisan 1979’da doğdu. Küçük yaşlarından beri sanat ve yazarlık konusunda becerikli ve istekli bir isimdi. Günlüklerine baktığımızda, adalet ve barış fikriyle yüklü, parlak, erken gelişmiş genç bir kadına rastlıyoruz.
Corrie, 2000’lerin başında Evergreen Eyalet Koleji’ne girdi. Politik bilinçlenme süreci burada başladı. Sosyal adalet hareketlerine ve nihayetinde de Uluslararası Dayanışma Hareketi’ne [UDH] girdi. 2003 başında son sınıftayken yürüttüğü bağımsız çalışma projesi dâhilinde Refah’a gitti. Olympia ile kardeş kent ilân edilen Refah’ta Filistin halkı ile dayanışma çalışmasında yer aldı.
Corrie ve UDH’deki dostları, Gazze’nin güneyindeki kentte evleri korumak için bedenlerini devreye soktular. Bu çalışma, daha öncesinde de önemli bir dizi başarı elde etmişti, dolayısıyla 16 Mart’taki eylem özgül, sadece Corrie’nin gerçekleştirdiği bir eylem değildi.
Ama maalesef bu sefer eylem ölümle sonuçlandı.
İsrail ordusuna ait buldozer, Corrie’nin üzerinden geçti, onu geri iterek altına aldı. Corrie, bir saat içerisinde boğulma sebebiyle vefat etti.
Corrie’nin ölüm haberi Olympia’ya ulaştığında, Gause ve Becker yaşananlardan epey etkilendi. Kentte barış ve adalet için yürütülen politik eylemlere katılmakta olan bu iki kadın, Corrie’nin ölümüyle faaliyetlere daha bir tutku ile sarıldı.
“Onun ölümü ardından işgal meselesine daha bir derinden eğilmeye başladım. Filistin’le ilgili çalışmaların örgütlenmesinde daha faal olarak yer almaya başladım.”
Bu cümleleri sarfeden Becker, 2002’de işgal altındaki topraklara ziyaret gerçekleştirdi, burada işgale ilk elden tanıklık etti, ABD’ye siyasete yönelik daha radikal ve daha eleştirel bir bakış açısı ile döndü.
İsrail-Filistin çatışması, Becker’a radikal politika ile ilk tanışma imkânını sundu. Bu gelişme, halk mücadeleleri ve zulme dair yaygın anlatıları tuzla buz etti.
Becker ve Corrie, iki binlerin başında aynı dönemde Evergreen’e girmişti. İkili, 2003 Haziran’ında birlikte mezun oldu. “Çok yakın olmamalarına rağmen”, Filistin halkı ve politik görüşler konusunda ortaklaşmış olmaları Becker için Corrie’nin ölümünü özel şahsi bir mesele hâline getirdi.
Becker, Corrie’nin mirasını Olympia-Refah Kardeş Şehir Projesi’nin oluşturulmasına katkı sunmak suretiyle canlı tutmaya çalıştı. Dediğine göre, kültürel değiş tokuş Corrie’nin düşüydü. Onun Gazze’ye gitmesinin sebebi de buydu. Becker, ayrıca Rachel Corrie Barış ve Adalet Vakfı’nın kurulması için çalıştı. Vakıf, Corrie’nin ölümünün ardından ailesince kurulmuştu.
Becker, Filistin’e 2002’den sonra, biri 2005’te diğeri 2009’da olmak üzere, iki kez daha gitti. İkinci gidişinde Rachel Corrie Vakfı’nın temsilcisi olarak 15 kişilik bir heyetle birlikte Gazze’yi ziyaret etti. Heyette sivil toplum ve insan hakları örgütlerinin temsilcileri ve gazeteciler de vardı.
Seyahatin amacı, katılımcıları Filistin mücadelesi konusunda bilgilendirmekti. Becker’in kanaatine göre, bu ziyaret epey başarılı oldu.
“Döndüklerinde yanlarında öğrendikleriyle birlikte geldiler. Yeni bilgileri alıp sahada uyguladılar.”
Corrie’nin ölümü, Rochelle Gause için de çok önemli bir dönüm noktasıydı.
“Onun ölümü, hayatıma tümüyle yeni bir yön çizdi. 11 Eylül sonrası Afganistan’a karşı açılan savaşı durdurmak için Olympia’da örgütleme çalışmaları yürütüyordum. Rachel’i ilkin orada tanıdım. Filistin hakkında çok az şey biliyordum.”
Her şey Mart 2003’te değişti. Felsefî açıdan bu tarih, kalk borusunun çaldığı tarihti.
“Gözlerimi hakkında hiçbir şey bilmediğim muazzam bir gerçekliğe açtım. Ortalama bir Amerikalı olarak Filistinlilerin hayatında ne kadar büyük bir rol oynadığım konusunda hiçbir fikrim yoktu. Corrie’nin öldürüldüğü dönemde Filistinliler her gün öldürülüyorlardı ve ben bunun farkında değildim.”
Gause artık farkındaydı her şeyin.
Dayanışma faaliyetleri bünyesinde on üç yıl boyunca tekrar tekrar ziyaret etti Filistin’i.
“Her seferinde yeni bir yerde kaldım.”
En son Ağustos 2015’te gitti. Doğu Kudüs’teki Silvan mahallesinde çalıştı. Olympia kent merkezinde duvar resmi çizmek için Rachel Corrie Vakfı ile birlikte çalışan dayanışma örgütü Sanat Kuvvetleri’nin çalışmasına katıldı.
Gause’un ifadesiyle, “Silvan halkı mülksüzleştirmenin birçok biçimiyle karşılaşmış. Rutin bir biçimde taciz ediliyorlar ve İsrail güvenlik güçlerince tutuklanıyorlar ya da yerleşimcilerin saldırılarına uğruyorlar.”
“Halka yapılanlar çok zalimce ve çok yoğun. Ama gene de orada kalmaya ahdetmişler.”
Gause, bu cesaret ve yiğitlik karşısında utanmış ve orada çalışmaya karar vermiş. BDS hareketine dâhil olmuş. Hareket, İsrail BDS’nin ırk ayrımcılığı olarak gördüğü kimi politikalara son verene dek onu uluslararası toplum nezdinde tecrit etmeyi öngörüyor.
BDS’nin artan başarılarına rağmen bölgenin yüzleştiği zorluklar daha da ağırlaşıyor. Son 13 yıl içinde her şey daha da zorlaşmış.
Gause, “durum önemli oranda daha da kötüleşti” diyor. Artan şiddete, zulme ve mülksüzleştirme girişimlerine işaret ediyor. Tüm bunlar, zorla gerçekleştirilen yerleşimcilik siyasetinin daha da yoğunlaştığının alametleri.
Becker de bu fikirde. İsrail devletinin daha da sağa kayması politik söylemi sertleştiriyor. Bu da hem İsrail hem de Filistin topraklarındaki Filistinlilerin insanlıktan çıkartılmasına dönük çabalara katkı sunuyor.
“Ayrışmalar ve korku çok derin. İşgalci devlet ve kullandığı söylem İsrail’de normalleştikçe, İsrail’in uyguladığı şiddet ve zulüm Filistinlileri daha da yaralıyor. Politik liderler, bu süreci kullandıkları dille maniple ediyorlar.”
Bu dil, bilhassa genç İsraillilerde etkili. Son anketlere göre, genç İsrailliler etno-milliyetçi, ırkını üstün gören görüşleri daha fazla benimsiyorlar. Yarısı, Arapların tüm İsrail topraklarından çıkartılmasını savunuyor. Süreç giderek daha da kutuplaşıyor ve geriliyor. Neofaşist fikirler hâkim hâle geliyor. Filistin halkı, sayıca İsrail nüfusunu geride bırakıyor.
Filistinli gençlerde ise radikalleşme daha farklı bir biçim alıyor.
Gause’a göre, “direniş devam ediyor. Biçim değiştiriyor ve daha da güçleniyor.” Devamında Filistin halkı ve mücadelesi için duyduğu umudun sürdüğünü ifade ediyor. Onun yeni kuşağa inancı tam.
“Kimi Silvanlılar, bu kuşağın farklı olduğunu söylüyorlar. Dedeleri, nineleri, yani işgal altında yaşayan ilk kuşak inancını yitirmiş. Bir sonraki kuşak korkuyor, zira yoğun bir şiddete, zulme ve yıkıma tanık olmuş. Ama bu yeni kuşak kuvvetli ve dirayetli. Korku nedir bilmiyorlar. Saldırıların ve adaletsizliğin olmadığı bir hayatı tanımıyorlar. Eskiden polis otosu Silvan’a girdiğinde, erkekler genelde karşı karşıya gelmemek için evlerine girerlerdi. Ama şimdi bu gençler evlerinden çıkıyorlar. Zaten kaybedecekleri ne var ki?”
Becker, batıda buradaki direnişle ortaklaşacak bir iradenin bulunduğunu söylüyor.
“Bugün zulme karşı mücadeleler arasındaki bağlara bakıyoruz. Siyahların Hayatları Önemlidir türünden gruplar, Filistin ile bağ kurup oraya gidiyorlar. İki hareket birbiriyle bağ kuruyor. Sınırları aşan gruplar bir araya geliyorlar. Rachel muazzam bir yazardı, çok yaratıcıydı, tuhaf ve zor olanda güzellik bulurdu. Hayatı çalınmamış olsaydı, onun bugüne daha fazla tesir edeceğine şüphem yok.”
Gause bir süre susuyor, düşüncelerini topluyor.
“Öldüğünden beri onun bu denli yüceltilmesi beni rahatsız ediyor, zira bu, onun başkaları için eyleme geçme konusundaki tutkusunu ve bağlılığını geniş çoğunluk için ulaşılmaz bir şey hâline getiriyor. Bu doğru değil. Rachel de bizim gibi bir insandı.”
Corrie’yi o devasa askerî makinenin karşısına diken, ondaki insanlıktı. Gause’a göre, “onun feda eylemini bu denli önemli kılan da oydu. Adaletin safında durarak, elindeki imtiyazı devrimci bir silâha dönüştürerek o, toplumumuzdaki bireyciliği silip attı, adaletsizliğin karşısına dikilmenin o müşterek tarihinin unutulmasına karşı çıktı. Corrie’nin adalete düşman işgalci gücün askerî kanadına karşı çıkma kararı, ondaki basit, güzel, eksiksiz insanlığın bir ürünüydü.”
“Eğer bugün yaşasaydı, Rachel en etkili olacağını düşündüğü bir alanda, adalet için çalışmaya devam ediyor olacaktı.”
Bir süre durup düşündükten sonra Becker şunları söylüyor:
“Bence o, bugünkü toplumsal meseleleri çözüme kavuşturmak için aktif bir biçimde çalışıyor olurdu. Rachel, halkın direnişinde her daim umut ve ilham bulan biriydi. Bence o, trajedi yerine umut devşirmek için sanata başvururdu. Rachel, ümitsizliğe kapılmayacak biriydi.”
Gause da aynı umudu taşıyor.
“On yıl boyunca bu mesele üzerine çalışma yürütmüş, birçok kez oraya gitmiş biri olarak birçok Filistinli ile ilişkiler kurdum. Tek arzum, tüm Amerikalıların benzer bağlar kurabilmesi, gerçekliğimizin ve kurtuluşumuzun birbirine bağlı olduğunu görmesi ve eyleme geçmeyi tercih etmesi.”
Bu, Corrie’nin de paylaştığı hissiyat idi.
“Belki de eğer insanlar, kendilerini düşünmeye bir son verip meselelerin başka yönlerini düşünmeye başlarlarsa, birbirinin canını acıtmazlar.” diye yazıyordu 1991’de. Rachel’deki bu hissiyat bugün de yerinde, doğru ve ümit dolu.
Eoin Higgins
15 Mart 2016

0 Yorum: