“Algısız kavramlar boş, kavramsız
algılar kördür.”
[Immanuel Kant]
Ahmet Davutoğlu, Kürdistan’da (Van’da) “Ak Parti
iktidardan indirilirse, buralarda beyaz Toroslar dolaşacak” derken, aslında
devletin dönüşümünü, iktidar diyalektiğini ifşa etmiş olduğunun farkında mıdır,
bilinmez. Ama Ak Devlet’in, Kürd’e karşı yürütülen kirli savaşın sembolü olan
“beyaz Toroslar”ın ve dahası, oligarşinin, küresel ve yerel sermayenin halk
düşmanı diğer uygulamalarının hem devamcısı ve ardılı, hem de sonucu ve ürünü
olduğu aradan geçen yıllar boyunca sadece yapısal devlet-sermaye analizlerinin
konusu olmakla kalmadı, çok sayıda örnekle de ampirik olarak kanıtlandı.
Kemalizm, Türk’ün Batı kapitalizmine ram oluşunun
adıydı, Ak Devlet ise Müslüman’ın… Devletin egemen gücünün iki rakip
fraksiyonu, emperyalizm ve küresel sermaye sistemi ile “stratejik ortaklıkta”
buluştular, ayrıca Kürd’e düşmanlıkta…
Beyaz Toroslar, 1990’larda kirli savaş yıllarının
sembolüydü; Ak Devlet ise kontrgerillanın bölgeselleştiği momentte bir yandan
Suriye’de savaş yürütürken, öte yandan dıştaki savaşını içeriye taşımaya
çalıştı. Reyhanlı, Kobanê, Suruç ve Ankara, bölgeselleşen kontrgerillanın,
Batılıların “proxy war” dedikleri tarzda kullanılan ve “sahaya” sürülen
işbirlikçi “cihadistlerin” marifetiydi.
Kemalizmin sıkıştığı yerde Ak Devlet yardıma koştu;
emperyalizmin ve burjuvazinin “açtığı yolda, gösterdiği hedefe” durmadan
yürüdü. Ezilenin mücadelesini düzlemek, öfkesini ve itirazını törpülemek,
sesini kendi soluğuna katmak için çaba harcadı. Kemalizm, Türk’ü istenen kalıba
sokmuştu; Ak Devlet’e ise Kürd’ü kendi ipiyle boğmak, Müslüman’ı kendi düzenine
ideolojik olarak ram etmek görevi miras kaldı.
Bugün anketlerden, seçimlerden, sandıktan konuşmamızı
isteyenlerin, kitlesel mücadele yerine burjuvazinin parlamentosunda koltuk
hesabı yapmamızı dileyenlerin, “gittikçe otoriterleşen”, “Ankaralılaşan” Ak
Devlet’ten ve “güç zehirlenmesine uğrayarak diktatörleşen” Erdoğan’dan söz
açanların büyük bir kısmı, Ak Devlet’in ilk yıllarını “normalleşme süreci”
diyerek olumlayanlardı. Onlara göre Ak Devlet, “beyaz Torosların” yokluk
sebebiydi. Oysa o “beyaz Toroslar” hiç gitmemişti, Ak Devlet de değişmemişti,
hep aynıydı; çünkü bu devlet -diyalektik dönüşümün bütünlüğü içinde- hep aynı
devletti. Ak Devlet, hep bugünler için, askerîleşen polis ordusu için, İç
Güvenlik Yasası için, Suriye’de ve Kürdistan’da yürüttüğü kirli savaş için,
Karadeniz’de doğayı talan edebilmek için, Soma’da madencileri yerin altına
gömebilmek için, kısacası, devlette devamlılığı sağlamak ve neoliberal
kapitalizmin çarklarını döndürebilmek için “normalleşme süreçlerine” ihtiyaç
duymuştu. Adına “normalleşme” denilen yıllar, sermaye devletinin, kontrgerillanın
“nefes alma, soluklanma” yıllarıydı. Ak Devlet’in sözcülerinin kullandığı
tabirle, “restorasyon” yapılıyordu.
Bugün gelinen noktada restorasyon sürecinin ve kurulu
düzenin buna duyduğu ihtiyacın kendisinden ve ne’liğinden söz etmeyip, sadece
yapılış biçimine takılanlar, mazrufa bakmayıp zarfı işaret edenler ve bizim de
zarfla yetinmemizi isteyenler, liberalizmin “beyaz bayrağını” Ak Devlet’e karşı
ezilenlerin, muhaliflerin eline tutuşturmak için uğraş verenlerdir. Oysa
liberalizmin beyazı, beyaz Torosların da, Ak Devlet’in de içinden çıktığı
rahimdir.
Beyaz Toroslar ve Ak Devlet, burjuvazinin ve müesses
nizamın “beyaz terörünün” araçları, liberalizmin farklı momentlerde karşımıza
çıkan tatbikat şekilleridir. Parçalara bakıp bütünü, ağaca bakıp ormanı, beyaz
Toroslara bakıp Ak Devlet’i, Ak Devlet’e bakıp liberalizmi ve kurulu düzeni
gözden kaçırmamak gerekir. Bazen piramidin tepesi gibi görünen şey, aynı anda
altındaki yapıyı yıldırımın şiddetinden koruyan paratoner gibi de davranabilir.
Tevfik Ziya
21 Ekim 2015
0 Yorum:
Yorum Gönder